17 Ekim 2017 Salı

GÜNEŞ SİSTEMİ GEZEGENLER KISACA

GEZEGENLER

Merkür gezegeni

Güneşe 58 milyon uzaklığı ile en yakın gezegendir. Güneşe çok yakın olduğundan yüzey sıcaklığı 450C derece, güneş almayan kısım ise -172 derece soğuk olabilmektedir. Çekim gücü, dünyanın çekim gücünün 1/3’ü kadardır. Bu nedenle, dünyada 50 kg. olan kütle Merkür’de 17 kg. ağırlığındadır. Merkür, kendi ekseninde dönüşü, 58 günde, güneş etrafında dönüşü 88 günde tamamlar. Yerçekimi kuvveti az olan Merkür, ince bir atmosfer tabakasına sahiptir.

Venüs gezegeni

Güneşe olan 108.4 milyon kilometre uzaklıkla güneşe yakın 2. Gezegendir. Yarıçapı ile hemen hemen dünya ile aynı büyüklüktedir. Güneş etrafında 225 günde döner ve diğer gezegenlerin ters yönünde dönüşünü tamamlar. Dünyanın uydusu aydan sonra en parlak gezegendir. Bu nedenle, kutup yıldızı olarak da bilinir.

Dünya gezegeni

149 milyon kilometre uzaklıkla dünyamız güneşe yakın 3. gezegendir. Dünyamızın çapı, 12.756 km.dir. Güneş etrafında dönüşünü 365 gün 5 saat 48 dakika ile tamamlar. Kendi ekseni etrafında 23 saat 56 dakika 4 saniyede tamamlar. Güneş etrafında dönüşünde mevsimler, kendi etrafında dönüşte gece ve gündüz oluşur.

Mars gezegeni

Güneşe olan 208 milyon kilometre uzaklığı ile 4. sıradaki gezegendir. 3.377 kilometre yarıçapı ile, dünyanın çekim gücünün %40’ı kadar çekim kuvvetine sahiptir. 24 saat 37 dakikada güneş etrafında dönüşü tamamlar, güneş etrafında ise 687 günde dönüşü tamamlar. Dünyaya en benzeyen gezegen kabul edilir. Çünkü, kutuplar, volkanlar, vadiler ve çöllere sahiptir.
Gaz yapılı gezegenler, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Pluton’dur.

Jüpiter gezegeni

Jüpiter, 71.550 km’lik yarı çapı ile güneş sisteminin en büyük gezegenidir. Dünyamızdan 310 kat daha büyüktür. Güneşe olan 778 kilometrelik uzaklıkla beşinci sıradadır. Yüzey sıcaklığı -140 derecedir. Kendi eksenindeki dönüşü 10 saatte tamamlarken güneş etrafındaki dönüşü 12 yılda tamamlar. 60 adet uydusu vardır. 50 kg.lık bir kütle, Jüpiter’de 133 kilogram gelmektedir.

Satürn gezegeni

Güneşe 1.4 milyar kilometre uzaklığı ile, altıncı sıradadır. Yarıçapı 60.398 kilometredir. Hidrojen ve helyum içeren yapısı vardır. Güneş çevresindeki dönüşü 29.4 yıl, kendi ekseninde 10 saattir. Yüzey sıcaklığı -180 derecedir. Buz ve taş kütlesinden oluşan bir halkası vardır. 30’dan fazla uyduya sahiptir. Hacmi dünyadan 700 kat fazladır.



Uranüs gezegeni

Güneşe olan uzaklığı 2.80 milyar kilometredir. Dünyaya en yakın gezegendir. Dünyadan hacim olarak 100 kat daha büyüktür. Kendi etrafında 11 gün, güneş etrafında 84 yılda dönüşü tamamlar. Hidrojen, Helyum ve Metan gazından oluşur. 27 uydusu vardır.

Neptün gezegeni

Güneşe 4.5 milyar kilometre uzaklığı ile sekizinci gezegendir. Kendi etrafında 17 saatte, güneş etrafında 164 yılda dönüşünü tamamlar. Bilinen 13 uydusu vardır. Yüzey sıcaklığı yaklaşık -214 derecedir.

Plüton gezegeni


Güneşe 6 milyar kilometre uzaklıkta ve dokuzuncu gezegendir. 3 uydusu olan Plüton, güneş çevresinde 250 yıl, kendi ekseninde 6 gün 9 saat ve 17 dakikada dönüşünü tamamlar. Yüzeyi donmuş metan ve buzdan oluşur. Pek çok bilim adamı, Plüton’un Neptün uydusu olduğuna inanır.

16 Ekim 2017 Pazartesi

Atatürk’ün Sanatla İlgili Sözleri

Atatürk’ün Sanatla İlgili Sözleri

Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur.

Sanat güzelliğin ifadesidir Bu ifade söz ile olursa şiir, nağme ile olursa musiki, nakş ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykeltıraşlık, bina ile olursa mimarlık
olur.

Sanatkar, toplumda uzun mücadele ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hisseden insandır.

Hayatta müzik lazım değildir. Çünkü hayat müziktir. Müzik ile ilgisi olmayan varlıklar insan değildirler. Eğer söz konusu olan hayat, insan hayatı ise müzik mutlaka vardır. Müziksiz hayat zaten mevcut olamaz. Müzik hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir.

İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.

Yüksek bir insan toplumu olan Türk Milletinin tarihi bir özelliği de güzel sanatları sevmek ve onunla yükselmektir. Bunun içindir ki, milletimizin yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekasını, ilme bağlılığını, güzel sanatlar sevgisini ve milli birlik duygusunu devamlı olarak ve her türlü vasıta ve önlemlerle bağlayarak geliştirmek milli idelimizdir.

Güzel sanatların her dalı için, T.B.M.M.nin göstereceği ilgi ve emek, milletin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması için çok etkilidir.

Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.

Güzel sanatlarda başarı; bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin delilidir. Bunda başarılı olmayan milletlere ne yazıktır. Onlar bütün başarılarına rağmen medeniyet alanında, yüksek insanlık sıfatıyla tanımaktan daima yoksun kalacaklardır.

İnsanlar olgunlaşmak için bazı şeylere muhtaçtır. Bir millet ki resim yapmaz, millet ki, heykel yapmaz, millet ki, tekniğin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur.


Güzel sanatların hepsinde, ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bu ulusun yani değişikliğine ölçü, müzikte değişikliği alabilmesi, kavraya bilmesidir

İnsanlarda bir takım ince, yüksek ve asil duygular vardır ki insan onlarla yaşar. İşte o ince, yüksek, derin ve asil duyguları en çok duyabilen ve diğer insanlara duyurabilen şairdir.

23 NİSAN İNGİLİZCE

APRIL 23 INTERNATIONAL CHILDREN'S DAY 



This national day (23 April National Sovereignty and Children's Day) in Turkey is a unique event. The founder of the Turkish Republic, Mustafa Kemal Atatürk, dedicated April 23 to the children of the country to emphasize that they are the future of the new nation. It was on April 23, 1920, during the War of Independence, that the Grand National Assembly met in Ankara and laid down the foundations of a new, independent, secular, and modern republic from the ashes of the Ottoman Empire. Following the defeat of the Allied invasion forces on September 9, 1922 and the signing of the Treaty of Lausanne on July 24, 1923, Ataturk started his task of establishing the institutions of the new state. Over the next eight years, Ataturk and his followers adopted sweeping reforms to create a modern Turkey, divorced from her Ottoman past. In unprecedented moves, he dedicated the sovereignty day to the children and entrusted in the hands of the youth the protection of this sovereignty and independence.

Every year, the children in Turkey celebrate this "Sovereignty and Children's Day" as a national holiday. Schools participate in week-long ceremonies marked by performances in all fields in large stadiums watched by the entire nation. Among the activities on this day, the children send their representatives to replace state officials and high ranking bureaucrats in their offices. The President, the Prime Minister, the Cabinet Ministers, provincial governors all turn over their positions to children's representatives. These children, in turn, sign executive orders relating to educational and environmental policies. On this day, the children also replace the parliamentarians in the Grand National Assembly and hold a special session to discuss matters concerning children's issues.

Over the last two decades, the Turkish officials have been working hard to internationalize this important day. Their efforts resulted in large number of world states' sending groups of children to Turkey to participate in the above stated festivities. During their stay in Turkey, the foreign children are housed in Turkish homes and find an important opportunity to interact with the Turkish kids and learn about each other's countries and cultures. The foreign children groups also participate in the special session of the Grand National Assembly. This results in a truly international Assembly where children pledge their commitment to international peace and brotherhood.

The importance of April 23 as a special day of children has been recognized by the international community. UNICEF decided to recognize this important day as the International Children's Day.
This article was distributed to the guests of the first April 23 Children's Day on University of Missouri-Columbia Campus, which was organized by the Turkish Students' Association in April, 19

ATATÜRK'ÜN KRONOLOJİSİ

ATATÜRK KRONOLOJİSİ

  • 1881: Selanik'te doğdu.
  • 1893: Askeri Rüştiye'ye girdi ve Kemal adını aldı.
  • 1895: Selanik Askeri Rüştiyesi'ni bitirdi, Manastır Askeri İdadisi'ne girdi.
  • 1899 Mart 13: İstanbul Harp Okulu Piyade sınıfına girdi.
  • 1902 Harp Akademisi'ne girdi ve burada gazete çıkardı.
  • 1905 Ocak 11: Harp Akademisi'ni Yüzbaşı olarak bitirdi, Şam'a 5. Ordu'nun 30. Süvari Alayı'nda staj yapmak için atandı.
  • 1906 Ekim: Şam'da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni kurdu. Şam'da topçu stajını yaptı ve Kolağası oldu.
  • 1908 Temmuz 23: Meşrutiyet'in ilan edilmesi için çalışmaları.
  • 1909 Mart 31: 31 Mart ihtilalinde Hareket Ordusu Kurmay Subayı olarak çalıştı.
  • 1911 Eylül 13: Mustafa Kemal, İstanbul'a Genelkurmay'a naklen atandı.
  • 1911 Kasım 27: Mustafa Kemal, Binbaşılığa yükseldi.
  • 1912 Ocak 9: Mustafa Kemal, Trablusgarp'ta Tobruk saldırısını yönetti.
  • 1913 Ekim 27: Mustafa Kemal, Sofya Ateşemiliterliği'ne atandı.
  • 1914 Mart 1: Mustafa Kemal, Yarbaylığa yükseltildi.
  • 1915 Şubat 2: Mustafa Kemal, Tekirdağı'nda 19. Tümeni kurdu.
  • 1915 Şubat 25: Mustafa Kemal'in Maydos'a gidişi.
  • 1915 Nisan 25: Mustafa Kemal, Arıburnu'nda İtilaf Devletleri'ne karşı koydu.
  • 1915 Haziran 1: Mustafa Kemal'in Albaylığa yükselişi.
  • 1915 Ağustos 9: Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığı'na atandı.
  • 1915 Ağustos 10: Mustafa Kemal, Anafartalar'dan düşmanı geri attı.
  • 1916 Nisan 1: Mustafa Kemal'in Tuğgeneralliğe yükselişi.
  • 1916 Ağustos 6: Mustafa Kemal, Bitlis ve Muş'u düşman elinden kurtardı.
  • 1917 Eylül 20: Mustafa Kemal, memleketin ve ordunun durumunu açıklayan raporunu yazdı.
  • 1917 Ekim: Mustafa Kemal, İstanbul'a döndü.
  • 1918 Ekim 26: Mustafa Kemal, Halep'in kuzeyinde bugünkü sınırlarımız üzerinde düşman saldırılarını durdurdu. 1918 Ekim 30: Mondros Mütarekesi'nin imzalanması.
  • 1918 Ekim 31: Mustafa Kemal'in Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'na atanması.
  • 1918 Kasım 13: Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı'nın kaldırılması ve Mustafa Kemal'in İstanbul'a dönüşü. 1919Nisan 30: Mustafa Kemal'in Erzurum'da bulunan 9. Ordu Müfettişliği'ne atanması.
  • 1919 Mayıs 15: İzmir'e Yunan'lıların asker çıkarması.
  • 1919 Mayıs 16: Mustafa Kemal, Bandırma vapuruyla İstanbul'dan ayrıldı.
  • 1919 Mayıs 19: Mustafa Kemal, Samsun'a çıktı.
  • 1919 Haziran 15: Mustafa Kemal, 3. Ordu Müfettişi ünvanını aldı.
  • 1919 Haziran 21: Mustafa Kemal, Ulusal Güçleri Sivas Kongresi'ne çağırdı.
  • 1919 Temmuz 8 / 9: Mustafa Kemal, askerlikten çekildi. (Saat: 20:50)
  • 1919 Temmuz 23:Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Erzurum Kongresi'nin toplanması ve bir Temsil Kurulu seçerek dağılması. (7 Ağustos 1919)
  • 1919 Eylül 4: Mustafa Kemal'in başkanlığı altında Sivas Kongresi'nin toplanması ve 11 Eylül'de sona ermesi.
  • 1919 Eylül 11: Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti Heyet Temsiliyesi Başkanlığı'na saçildi.
  • 1919 Ekim 22: Amasya Protokolü'nün imzalanması.
  • 1919 Kasım 7: Mustafa Kemal, Erzurum'dan milletvekili seçildi.
  • 1919Aralık 27: Mustafa Kemal, Heyeti Temsiliye'yle birlikte Ankara'ya geldi.
  • 1920 Mart 20: İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından ele geçirilmesi, Mustafa Kemal'in protestosu, Ankara'da yeni bir Millet Meclisi toplama girişimi.
  • 1920 Mart 18: İstanbul'da Meclis-i Mebusan'ın son toplantısı.
  • 1920 Mart 19: Mustafa Kemal tarafından Ankara'da üstün yetkiyi taşıyan bir Millet Meclisi toplanması hakkında illere duyuruda bulunulması.
  • 1920 Nisan 23: Mustafa Kemal, Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı.
  • 1920 Nisan 24: Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi Başkanı seçildi.
  • 1920Mayıs 5: Mustafa Kemal'in başkanlığında ilk Hükümet'in toplantısı.
  • 1920 Mayıs 11: Mustafa Kemal, İstanbul Hükümeti tarafından ölüm cezasına çarptırıldı.
  • 1920Mayıs 24: Mustafa Kemal'in cezası Padişah tarafından onaylandı.
  • 1920 Ağustos 10: Osmanlı İmparatorluğu delegeleriyle İtilaf Devletleri arasında Sevr Antlaşması'nın imzalanması.
  • 1920 Ocak 9 / 10: Birinci İnönü Savaşı.
  • 1921 Ocak 20: İlk Teşkilat-ı Esasiye (Anayasa) Kanunu'nun esas maddelerinin kabulü.
  • 1921 Mart 30 / Nisan 1: İkinci İnönü Savaşı.
  • 1921 Mayıs 10: Mustafa Kemal tarafından Büyük Millet Meclisi'nde Anadola ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu'nun kurulması ve Mustafa Kemal'in Grup Başkanlığı'na seçilmesi.
  • 1921 Ağustos 5: Mustafa Kemal'e Başkumandanlık görevinin verilmesi.
  • 1921 Ağustus 22: Mustafa Kemal'in yönetiminde Sakarya Meydan Savaşı'nın başlaması.
  • 1921 Eylül 13: Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılması.
  • 1921 Eylül 19: Mustafa Kemal'e Mareşallik rütbesinin verilmesi ve Mustafa Kemal'in Gazi ünvanını alması.
  • 1922Ağustos 26: Gazi Mustafa Kemal'in Kocatepe'den Büyük Taarruz'u yönetmesi.
  • 1922 Ağustos 30: Gazi Mustafa Kemal'in Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Savaşı'nı kazanması.
  • 1922 Eylül 1: Gazi Mustafa Kemal'in: "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, İleri !" emrini vermesi.
  • 1922 Eylül 9: Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesi.
  • 1922 Eylül 10: Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'e gelişi.
  • 1922 Ekim 11: Mudanya Mütarekesi'nin imzalanması.
  • 1922 Kasım 1: Gazi Mustafa Kemal'in önerisi üzerine saltanatın kaldırılması.
  • 1922 Kasım 17: Vahdettin'in bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul'dan kaçması.
  • 1923 Ocak 29: Gazi Mustafa Kemal'in Latife Hanım'la evlenmesi.
  • 1923 Temmuz 24: Lozan Antlaşması'nın imzalanması.
  • 1923 Ağustos 9: Gazi Mustafa Kemal'in Halk Fırkası'nı kurması.
  • 1923 Ağustos 11: Gazi Mustafa Kemal'in 2. Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na seçilmesi.
  • 1923 Ekim 29: Cumhuriyet'in ilan edilmesi.
  • 1923 Ekim 29: Gazi Mustafa Kemal'in ilk Cumhurbaşkanı olması.
  • 1924 Mart 1: Gazi Mustafa Kemal'in Büyük Millet Meclisi'nde Halifeliği kaldırması ve öğretimin birleştirilmesi hakkında açış nutkunu söylemesi.
  • 1924 Mart 3: Hilafetin kaldırılması, öğrenimin birleştirilmesi, Şer'iyeve Evkaf Vekaletiyle (Bakanlığıyla), Erkanıharbiyei Umumiye Vekaletinin kaldırılması hakkındaki yasaların Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilmesi.
  • 1924 Nisan 20:Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye (Anayasa) Kanunu'nun kabul edilmesi.
  • 1925 Şubat 17: Aşarın kaldırılması.
  • 1925 Ağustos 24: Gazi Mustafa Kemal'in ilk defa Kastamonu'da şapka giymesi.
  • 1925 Kasım 25: Şapka Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmesi.
  • 1925 Kasım 30: Tekkelerin kapatılması hakkındaki kanunun kabulü.
  • 1925 Aralık 26: Uluslararası takvim ve saatin kabulü.
  • 1926 Şubat 17: Türk Medeni Kanunu'nun kabulü.
  • 1927 Temmuz 1: Gazi Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı sıfatı ile ilk kez İstanbul'a gitmesi.
  • 1927 Ekim 15 / 20:Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet Halk Partisi 2. Kurultayı'nda tarihi Büyük Nutku'nu söylemesi.
  • 1927 Kasım 1: Gazi Mustafa Kemal'in 2. Kez Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi.
  • 1928 Ağustos 9: Gazi Mustafa Kemal'in Sarayburnu'nda Türk harfleri hakkındaki nutkunu söylemesi.
  • 1928 Kasım 3: Türk Harfleri Kanunu'nun Büyük Millet Meclisi'nde kabul edilmesi.
  • 1931 Nisan 15: Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Tarih Kurumu'nun kurulması.
  • 1931 Mayıs 4: Gazi Mustafa Kemal'in 3.kez Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi.
  • 1932 Temmuz 12: Gazi Mustafa Kemal tarafından Türk Dil Kurumu'nun kurulması.
  • 1933 Ekim 29: Gazi Mustafa Kemal'in Cumhuriyet'in 10. Yıldönümünde tarihi nutkunu söylemesi.
  • 1934 Kasım 24: Gazi Mustafa Kemal'e Büyük Millet Meclisi tarafından Atatürk soyadının verilmesi kanununun kabul edilmesi.
  • 1935 Mart 1: Atatürk'ün 4. kez Cumhurbaşkanlığı'na seçilmesi.
  • 1937 Mayıs 1: Atatürk'ün çiftliklerini Hazine'ye ve taşınamaz mallarını da Ankara Belediyesi'ne bağışlaması. 1938 Mart 31: Atatürk'ün hastalığı hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'nin ilk resmi duyurusu.
  • 1938 Eylül 15: Atatürk'ün vasiyetnamesini yazması.
  • 1938 Ekim 16: Atatürk'ün hastalık durumu hakkında günlük resmi duyuruların yayınına başlanması.
  • 1938 Kasım 10: Atatürk'ün ölümü. (Perşembe, saat: 09.05)
  • 1938 Kasım 11: İstanbul Şehir Meclisi'nin olağanüstü toplantı yapması. Saraydaki Cumhurbaşkanlığı forsunun indirilerek yerine yarıya kadar indirilmiş Türk Bayrağı'nın çekilmesi.
  • 1938 Kasım 12: Atatürk'ün ölümü dolayısıyla, Yüksek Öğretim gençliğinin üniversite Konferans Salonu'nda toplanması.
  • 1938 Kasım 13: Gençliğin Taksim Cumhuriyet Anıtı önünde toplanarak Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'i koruyacaklarına ant içmeleri.
  • 1938 Kasım 14: Büyük Millet Meclisi çok hazin bir toplantı yaptı.
  • 1938 Kasım 15: Hükümet Atatürk'ün Ankara'da ebedi istirahat yerine konulacağı 21 Kasım 1938 tarihini ulusal yas günü olarak duyurdu.
  • 1938 Kasım 16: İstanbul'lular Atatürk'ün Dolmabahçe Sarayı Muayede Salonu'ndaki katafalkı önünde sabahın ilk saatlerinden gecenin son saatlerine kadar saygı ve üzüntü içinde son görevlerini yaptılar.
  • 1938 Kasım 19: Büyük bir törenle, Atatürk'ün Dolmabahçe'den alınan yüce cenazesi, önce Sarayburnu'na, oradan Zafer torpidosuyla Yavuz zırhlısına götürüldü.Yavuz zırhlısıyla İzmit'e kadar götürülen tabut, oradan Ankara'ya yolcu edildi.
  • 1938 Kasım 20:Atatürk'ün sevgilinaşı Ankara'ya ulaştı ve Ankara'da Büyük Millet Meclisi önündeki katafalka konuldu. Ankara'lılar da son görevlerini saygıyla yaptılar.
  • 1938 Kasım 21: Atatürk'ün cenazesinin Etnoğrafya Müzesi'ndeki Geçici Kabre konulması.
  • 1938 Kasım 25: Atatürk'ün vasiyetnamesinin açılması.
  • 1938 Aralık 26: Atatürk'ün "Ebedi Şef" sanıyla anılmasının kabul edilmesi.
  • 1953 Kasım 4: Atatürk'ün Geçici Kabri'nin açılması.
  • 1953 Kasım 10: Atatürk'ün cenazesinin Anıt-Kabir'e nakledilmesi.


ATATÜRK'ün anıları

“Bunu Benden Kimse Alamaz!” adlı anı.
Madalyaların alınmak istenmesi üzerine Mustafa Kemal’in söyledikleri…
“Bunu Benden Kimse Alamaz!”
Sivas Kongresi için Tokat’tan Sivas’a gidiliyordu. Otomobiller Sivas’a doğru bomboş mesafeler arasında hızlandıktan sonra bir ara düşünceli sessizliğinden ayrıldı; gülümseyerek ve şaşarak dedi ki: - İstanbul’dakiler, rütbelerimi, nişanlarımı geri alacaklarmış! Hakları yok ya. Çünkü ben onların her birini bir harp meydanında, bir hizmet mukabili kazanmıştım. Salonlarda, saraylarda değil! Haydi kordonumu alsınlar, o sarayındı. Fakat her ne ise... Zaten ben, o kimselere tekaddüm edip istifamı verdim. Varsın alsınlar!.. “Ancak bunu vermem! Diyerek göğsündeki bu altın imtiyaz madalyasını okşar gibi gösterdi. Bunu benden kimse alamaz! Bunu, Anafartalar’da harp meydanında, ateşin karşısında benim göğsüme taktılar.” Dedi ve sustu.
Gene bugünlerde sarı saçları o dağlardan esen rüzgârlarda savrularak dedi ki: - Yahu! Memleketi ben mi batırdım? Yabancıyı Anadolu’ya ben mi soktum? Ben mi nizamı bozdum? Ben kalanı korumak, dağları kurtarmak ve nizamı kurmak için çalışıyorum. Bana müteşekkir olmaları lâzım gelirken, müstevli düşmanlarımızın menfaatine (yararına) uyarak nankörlük ediyorlar. Yanlış yoldadırlar.
Ruşen Eşref Ünaydın
Mukabil: Karşılık olarak.
Tekaddüm: Önceden davranma.
İmtiyaz Madalyası: Sultan II. Abdülhamid`in 11.10.1885 tarihli emriyle devlet ve memleket yararına hizmet edenlere, vazifeyle gönderildikleri yerde başarı gösterenlere verilmek üzere çıkarılan madalya.
Nizam: Düzen.




Atatürk’ün kitap okumaya verdiği önem ile ilgili anı.
Atatürk, kitap okumayı, araştırma yapmayı, fikir ve düşüncelerini insanlarla paylaşmayı seven bir liderdi. O’nun, henüz okul çağlarında başlayan kitap okuma alışkanlığı, savaş zamanında bile devam etmiş, cumhuriyet yıllarında ise daha da artmıştır.
Cumhuriyet döneminde büyük bir kütüphaneye sahip olan Atatürk, okumuş olduğu yerli ve yabancı birçok eser sayesinde geniş bir kültüre de sahipti.
Büyük Önder Atatürk’ün hizmetinde bulunanlardan Cemal Granada anlatıyor:
“Bir gün Atatürk, tarihle ilgili bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki, çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt sorunu dururken devlet başkanının kendini kitaba vermesi Vasıf Çınar’ın biraz canını sıkmış olmalı ki Atatürk’e şöyle dediğini duydum:
- Paşam! Tarihle uğraşıp kafanı yorma… 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?
Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu içten yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:
- Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım...”









Cumhuriyette Angarya Yoktur
Cumhuriyet’in ilanından sonra idi. Karadeniz’de bir gezintiye çıkmıştı. Kendisine eşlik edenler arasında bulunuyordum. Rize’ye geldik. Yolların düzgünlüğü ilgisini çekmişti.
Valiye: “Yollarınızı nasıl bu hale getirebildiniz?” diye sordu.
Vali de anlattı; yakın köylüleri jandarmalarla toplattırmış ve yol onarımında çalıştırmış.
Ata’nın kaşları çatıldı. Oldukça sert bir dille:
“Vali Bey” dedi. “ ‘Corvee’ nedir bilir misin? Öyle ise ben söyleyeyim: Angarya demektir. Ve şu anda bilmeniz lazım ki, kanunsuz hiçbir vatandaşı işten alıkoyamaz, onu çalışmaya zorlayamazsınız. Cumhuriyet’te angarya diye bir şey yoktur.”
(Kemal Arıburnu, Atatürk’ten Anılar, s.321)













Atatürk’ün toplumsal alanda yapmış olduğu devrimler (İnkılaplar)arasında bulunan “Lâkap ve Unvanların Kaldırılması (26 Kasım 1934)” hakkında anı.
Bay – Bayan
Atatürk, bir gün o zamana kadar kullanılmaya alışılmış olan “Bey, efendi, hanım, hanımefendi, paşa hazretleri” gibi unvanları kaldırmak için bir yasa taslağını meclise vermişti. Bu sıralarda “BAYÖNDER” adındaki piyesin düzeltilmesiyle uğraşmaktaydı.
Atatürk, Bayönder’i bir kez okuduktan sonra ikinci kez gözden geçiriyordu. Yanındakilere bir ara:
- Bay ne demektir? Biliyor musunuz? dedi. Kişi, saygıya layık insan demektir. Bundan sonra çeşitli zümrelerine ayrı ayrı seslenmeyeceğiz. Erkeklere “Bay” kadınlara “Bayan” diyeceğiz.
Hazır bulunanlardan biri:
- Peki, bayan hem madam hem de matmazel karşılığı mı olacak? diye sordu.
Atatürk:
- Bir kadını evlenmeden önce ve sonra iki insan saymak ortaçağ zihniyetidir, dedi. Bugün uygarlık dünyası böyle bir ayırımdan dönmüştür.
Sonra eline kalemi aldı. Bayönder’in birinci sayfasına şu cümleyi yazdı.
“Genel olarak erkek için Bay, kadın için Bayan kullanılacak bey, efendi, hanım kalkacak.”
Ertesi günü meclisten çıkan bir yasa tüm unvanları kaldırıyordu. Bay ve Bayan’a gelince. Atatürk:
- Bunu kanunla emretmeye gerek yok. Bu benim teklifim olarak kalsın. Kararı zaman ve millet verir.



Mustafa Kemal Nasıl ATATÜRK Oldu?
Mustafa, Mustafa Kemal olmakla kalmadı…
Sonraki yıllarda yeni adlar almaya, yeni şanlar kazanmaya devam etti…
Çanakkale Savaşı’ndan sonra rütbesi paşalığa yükseltilince, adı Mustafa Kemal Paşa oldu.
Kısaca, Kemal Paşa diye anılmaya başlandı.
Sarı Paşa diyenler de oldu.
Sakarya Savaşı’ndan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi ona Gazi rütbesini verdi.
Adı, Gazi Mustafa Kemal Paşa oldu.
Bu unvan o kadar benimsedi ki, herkes ondan kısaca Gazi Paşa diye söz etmeye başladı.
21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu çıkınca, herkesin aklına, doğal olarak, ilk o geldi:
Gazi Mustafa Kemal’in soyadı ne olacaktı? Herkese soyadı bulan Gazi, kendisine nasıl bir soyadı bulacaktı?
Meclis’te, gazetelerde her gün ortaya yüzlerce öneri atıldı… Konuşuldu, tartışıldı, ama bir karara varılamadı.
Günler, haftalar geçti… Sonunda, herkesin merakını gideren, üzerinde anlaştığı öneri, Saffet Arıkan’dan geldi.
Daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı da yapacak olan Saffet Arıkan, Atatürk soyadının nasıl ortaya çıktığını şöyle anlatmaktadır:
“1934 senesi, Dil Kongresi’nde Dil Tetkik Cemiyeti Başkanlığı’na getirildim. Kongreden bir müddet sonra, 26 Eylül tarihi dil bayramı idi. Bunun için bir nutuk hazırlamam lazım geliyordu. Bu Nutuk müsveddede görüldüğü gibi, ‘Ulu Önderimiz Atatürk Mustafa Kemal’ diye başlıyordu.
“Atatürk o tarihe kadar, Soyadı Kanunu çıktığı halde henüz soyadı almamıştı.
Nutku kendine gösterdim. Atatürk kelimesini görür görmez üzerinde durdu. Birçok kereler bu kelimeyi tekrar etti. ‘Çok güzel bir buluş ama çok iddialı,’ dedi. Ancak, müsveddede tashihler yaptığı halde, Atatürk’e dokunmadı. Müsveddenin sonlarında bir de ‘Türk Atası’ diye bir terkip kullanmıştım. Bunu daha fazla iddialı bularak Atatürk tarzında tashih etmemi emretti.
Başka bir şey söylemedi. Ben nutkumu verdikten epey sonra, Gazi Mustafa Kemal, Atatürk’ü soyadı olarak aldı.” (Alıntı)

Al Karanfili Severim!
Atatürk, Cumhurbaşkanıyken ABD’den bir mektup alır.
Mektubu yazan, “Ben bölgemin ileri gelenlerinden biriyim… Sizin çok büyük bir insan olduğunuzu biliyorum, eserinizin hayranıyım,” dedikten sonra bir istekte bulunur:
“Hangi çiçeği çok sevdiğinizi bana yazmak cömertliğinde bulunursanız, o çiçeğin en güzel cinsine, sizin adınızı vereceğim…”
Atatürk, mektubu yanıtlaması için, Genel Sekreteri Ruşen Eşref Ünaydın’ı çağırtıp ona şunu söyler:
“Nazik ilgisinden duygulandığımı ve gereken teşekkürü tarafımdan kendisine bildiriniz ve deyiniz ki ben en çok al karanfili severim.”
Anlatan: Ruşen Eşref Ünaydın













Ne Emrederse Yapacağız!...
Gazi Paşa Olmasaydı Millet Kendi Başına Yürüyemezdi!
Tarih 30 Ekim 1925. Ahmet Ağaoğlu Bey Hakimiyeti Milli’ye gazetesinde yazar:

Geçenlerde bahçemde kuyu kazan bir köylüye sordum:
-Şapka giyeceksin!
-Evet, giyeceğim.
-Neden?
-Gazi Paşa emretmiştir.
-Etsin ne olur?

Köylü vatandaş beni baştan aşağı hayretle süzdü, “Etsin ne olur? Olur mu efendim? Gazi Paşa olmasaydı ben senin bu kuyunu kazabilir miydim? Bizi kurtaran O’dur. O ne emrederse yapacağız!.. Ben bu bağlılık ve sadakatin bu derecesine hayran oldum. Onu daha iyi anlamak için konuşmayı sürdürmek için sordum.
-Yalnız Gazi mi yaptı?.. Millet olmasaydı Gazi Paşa tek başına ne yapabilirdi?..
-O sözün doğru efendi. Ulus gayret etti. Fakat Gazi Paşa yürüttü… Gazi Paşa olmasaydı millet kendi başına yürüyemezdi efendi!
Kaynak: Nazmi Eğdirici, Atatürk’ün Kılık Kıyafet-Şapka Devrimi ve İnebolu, s. 102







Şapkayı Orada Giyeceğim!
1925 yılı Ağustos ayı başlarındayız. Atatürk’ü ziyarete Kastamonu’dan bir heyet gelmişti. Atatürk o gün bir çok heyeti kabul etmiş ve yorulduklarından, Halk Partisi Genel Sekreteri Saffet (Arıkan) Bey’e; “Diğer heyetleri benim adıma sen kabul et ve önemli gördüğün heyetleri ise İsmet Paşa’ya götür.” demişti.
Ancak Kastamonu heyeti geldiğinde nedense Saffet Bey, Atatürk’ü haberdar eder. Atatürk; “Bu heyeti ben Çankaya’da kabul edeceğim, yarın heyeti Çankaya’ya getir.” diye Saffet Bey’e direktif verir. Ertesi gün Atatürk, Kastamonu heyetini kabul ederek bir saate yakın heyet mensupları ile görüşür ve davetlerini hemen kabul eder. Atatürk; “Yakında Kastamonu’ya geleceğim, hemşehrilerime selâm söyleyiniz!..” diyerek heyeti uğurlar. Heyeti uğurladıktan sonra Saffet Bey’e; “Çocuğum, Kastamonu’ya gidiyorum, Şapkayı orada giyeceğim” der.
Saffet Bey, Atatürk’ün uzun süredir, kılık kıyafet ve şapka sorunu ile meşgul olduğunu, hatta bazı arkadaşlarına İstanbul’da Beyoğlu’nda şapka giydirerek özellikle gezdirdiğini ve bu halin sonuçlarını incelettiğini biliyordu. Atatürk, Saffet Bey’e; “Kastamonu’yu niçin seçtiğimi bilemezsin. Dur anlatayım: Tüm vilayetler beni tanırlar. Ya üniforma ile, yahut fesli, kalpaklı veya sivil elbise ile görmüşlerdir. Yalnız Kastamonu’ya gidemedim. İlk önce nasıl görürlerse öyle alışırlar, yadırgamazlar. Üstelik bu il halkının hemen hepsi asker ocağından geçmişlerdir. Saygılıdırlar, yumuşak başlıdırlar. Adları tutucu çıkmışsa da anlayışlıdırlar. Bunun için “Şapkayı orada giyeceğim(1)” demiştir.
(1) Nazmi EĞDİRİCİ, Atatürk’ün Kılık Kıyafet - Şapka Devrimi ve İnebolu, s.97







Cumhuriyetin Verdiği Mutluluk!
Atatürk, 23 Ağustos 1925 öğleden sonra Çankırı’dan Kastamonu’ya hareket etmiş ve yol üzerinde Ilgaz kasabasına gelinmiştir. Halk arasından Ilgazlı Gazi Onbaşı Atatürk’e şöyle seslenmişti:
“Gazi Paşam, emin olunuz ki istiklâl ve namus uğrunda kurban olanların gözleri açık gitmemiştir. Sağ kalanlar, gaziler huzur ve mutluluklarından kuşku duymuyorlar. Onları dinleyen bir hükümet var. Geleceğimizden kesin olarak eminiz, çünkü kısa bir süre içinde sanayi, demiryolları, bankalar gibi görülen terakki artık fark ediliyor. Ben artık Kaymakama, Belediye Reisine, şimdi size her şeyimi anlatabiliyorum! Bunlar hep “Cumhuriyetin Verdiği Mutluluk” Bu mutluluk içinde yaşadığımız için Cumhuriyeti bize hediye eden siz, milletin ruhu, kalbi ve göz bebeğisiniz. Yaşasın Gazimiz, Yaşasın Cumhuriyetimiz!..”
Kaynak: Nazmi EĞDİRİCİ, Atatürk’ün Kılık Kıyafet - Şapka Devrimi ve İnebolu, s.99













Hacı Abalı ile Atatürk
Hacı Abalı Küre’li... Açık sözlü, samimi, sıcak kanlı, zeki, hazırcevap bir zat... Küre’nin sevilen sayılan tatlı ihtiyarlarından… Kerestecilik ve çiftçilikte uğraşan çalışkan ve serbest, umursamaz gibi fakat çok samimi, tabii tavırlı bu ihtiyar da Atatürk ile buluşan KÜRE  heyetinde!.. Mevsim yaz, Ağustos sıcağından bunalmış ve Atatürk’ün huzurunda; Fesini takkesini ve fesinin etrafına doladığı abani sarığını da çıkarmış, başı açık meydana çıkmış ve kendiside ferahlamıştı! “Gazi Paşa bu sarığı bu fesi kaldıracakmışsın diyorlar, gözünün bebeğini seveyim şu işi biran evvel yap! Görüyon halimi!..” Atatürk’ün hem yüzünün hem içinin güldüğü ve memnuniyeti her halinden anlaşılıyordu. Hacı Abalı’nın hazır cevaplılığı, tekerlemeleri eskiden beri çok yakından tanıyormuşcasına samimi konuşmaları ve hele “Paşa sen ne dersen o olur, valla senin bir dediğin iki olmaz şart olsun bunu böyle bil” demesi Atatürk’ün hem hoşuna gitmiş, hem de çok duygulandırmıştı.
Kaynak: Nazmi EĞDİRİCİ, Atatürk’ün Kılık Kıyafet - Şapka Devrimi ve İnebolu, s.101


ANAYASALARIMIZ

1921ANAYASASI’nın Esasları

1. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
2. Yasama, yürütme ve yargı güçleri Meclis’e aittir (Güçler Birliği).
3. Din ve şeriat işlerini yürütmek TBMM’nin görevidir (ilk anayasa laik değildir).
4. Padişah ve halifenin geleceği meclisin vereceği karara göre olacaktı. Amaç, padişah ve hilafet yanlıları arasında ikilik çıkarmamaktı.

1924 ANAYASASI (10 NİSAN 1924)

1.Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
2.Devletin yönetim şekli Cumhuriyettir.
3.Devletin dini İslam
http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif başkenti Ankara ve dili Türkçe’dir.
4.Devletin başkenti
http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif rejimi ve bayrağı değiştirilemez.
5.Yasama ve Yürütme yetkileri meclise aittir.
6.Yargı
http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif bağımsız mahkemelerce yürütülür.
7.Meclis; yürütme yetkisini seçtiği Cumhurbaşkanı ve onun atadığı Bakanlar kanalıyla kullanır. Meclis; hükümeti her zaman denetler.
8.Üst üste aynı kişi Cumhurbaşkanı seçilebilir.
9.Seçimler dört yılda bir yapılır.
10.Seçmen yaşı 18 olacaktır.

1961 ANAYASASI (9 Temmuz 1961)

1.İki meclisli parlamento ( millet meclisi ve Cumhuriyet Senatosu) sistemini kabul etmiştir.
2.Kuvvetler ayrılığı prensibi getirildi.
3.Yürütme organı Cumhurbaşkanı ve Bakanlar kurulundan oluşur.
4.Meclis yasaların kabulünde son söze sahiptir.
5.Hukuk devleti ilkesi benimsenmiştir.
6.Sosyal Devlet anlayışı benimsenmiştir.
7.Seçimlerin; serbest
http://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif eşithttp://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif gizlihttp://www.bakimliyiz.com/images/smilies/smilev.gif tek dereceli genel oy ilkelerine göre yapılacağıbelirtilmiştir.
8.Çoğunlukçu demokrasi anlayışından çoğulcu demokrasi anlayışına geçildi.
9.Temel hak ve hürriyetlerle ilgili geniş düzenlemelere yer verilmiştir. Temel hak ve hürriyetlerin hangi hallerde sınırlandırılacağı belirtilmiştir.
10.Üniversitelere TRT’ye özerk statü tanındı.
11.Anayasa mahkemesi kuruldu
12.DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) kuruldu.
13.Milli Birlik komitesi kuruldu.
14.Millet meclisi ve Cumhuriyet senatosu olmak üzere iki meclisli sistem oluşturuldu.

1982 ANAYASASI

halen yürürlükte olan 1982 anayasası  12 Eylül 1980 askeri darbe sonucu hazırlanmıştır. referandum sonucu kabul edilen 1982 anayasası ile kişisel hak ve özgürlükler kısıtlanmıştır. ayrıca milletvekili sayısı 400 olmuş, milletvekili seçimlerinin 5, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 7 yılda bir yapılmasına karar verildi. cumhurbaşklanlığı sembolik olmaktan çıkarılarak yürütme güçlendirilmiştir. 1982 anayasasına göre TBMM’nin yetkileri şunlardır;
-Kanun koymak ve değiştirmek, Bakanlar kurulunu denetlemek, Bütçeyi görüşmek, Para basılmasına karar vermek, Savaş ve barışa karar vermek, Uluslararası antlaşmaları görüşmek, Genel ve özel af çıkarmak, Süre dolmadan seçimlerin yenilenmesine karar vermek


AFİŞ,SLOGAN,MARKA

AFİŞ
Herhangi bir haberi; herkese duyurmak, reklam ve propaganda yapmak için duvar veya bu  için hazırlanmış yerlere yapıştırılan el yazması veya basılı kağıt. Kelime Fransızca affiche’den dilimize geçmiştir. baskı ve resim sanatlarının bulunmadığı, yahut henüz yayılmadığı, hele halkın çoğunun okuma-yazma bilmediği devirlerde ve yerlerde tellallarla yapılan ilanların yerini, son zamanlarda afiş almıştırafiş
Avrupa’da genel olarak on yedinci yüzyıla doğru daha çok tiyatro ve fuarların duyurulması maksadıyla görülmüştür.
Afiş genellikle bir yazı ve bir resimden meydana gelir. Resmi makamlar tarafından yapılan ve bir haberin duyurulması gayesini güden afişlerde resim bulunmaz. reklam niteliğini taşıyan afişlerde ise genellikle resme büyük önem verilir ve yazı, resmin tamamlayıcısı olarak kullanılır.
Sanatçının zevkine göre afişlerin de türlü şekiller gösterebileceği tabii ise de, genel olarak afişler için bazı temel şartlar belirlenebilir. Afişte renk parçaları büyük, ayrıntılar az, kompozisyon kapalı ve dağınık olmalıdır. yazı da resim kadar önemlidir. Bazen kötü bir yazı bütün bir afişin etkisini yok edebilir. Yazının düzenli ve resim ile ahenkli bir şekilde kaynaşmış olması gerekli olduğu gibi, çok az ve çarpıcı olması da şarttır. Satırlarla dolu olan resimler, sanat bakımından başarılı afiş sayılmaz, çünkü afiş kısa ve kesin bir ifade tarzıdır.

  
SLOGAN
Slogan, bir grup, örgüt veya kurumun amaç ve araçlarını genel olarak tanımlayan bir deyiş veya sözcük topluluğuna verilen isimdir. Slogan sözcüğünün diğer bir adı da mottodur. Birçok ülke, kent, üniversite ve diğer kurumların mottoları bulunur. motto sözcüğü İtalyanca'dan gelir ve kökeni Latince muttire yani "mırıldanmak, söylenmek" tirslogan
Firma öncelikle markasıyla sonra sloganıyla zihinlerde kalıcı olur. Mesela; “Özgür Ansiklopedi” sloganını tüketiciler duyduklarında zihinlerine hemen "Wikipedia" markası gelir. Sloganlar marka bilinilirliği açısından olmazsa olmazlardandır. Bir firmanın güçlü yapısını simgeleyen faktör sloganıdır. Slogan yalnızca firmalar için önemli değildir. Özel ve kamu kurum ve kuruluşları,üniversitelerhastane ve oteller, toplum kuruluşları" , spor  kulüpleri, örgütler ve siyasi partiler için de sloganlar büyük önem taşırlar.



MARKA
(Trademark) Köken olarak) İtalyanca’da "marca" dan dilimize geçmiş. O da Almanca’daki "mark"tan gelir İmalatçı veya tacir tarafından kendi mal ve hizmetlerini tanıtmak ve onları rakiplerin ürünlerinden ayırdetmek için kullanılan kelime, söz veya işaret. Marka, işletme ünvanı veya işletmenin ürününe verilen özel bir isim şeklinde olabilir. Marka kullanmaktaki asıl amaç firmayı tanıtmaktır. Bununla birlikte, marka alıcıyı da korur. Belirli markalar tüketicinin gözünde belirli kalitelerin simgesi durumundadır. Dolayısıyla malların değişik kalitelerinin ayırdedilmesine yardımcı olurlar. Üretici açısından da kendi malları üzerinde bir ölçüde monopolcü güç kazanılmasına yol açarlar. Bu sayede tüketicinin talebi kendi malına doğru yönlendirilir ve talep üzerinde bir ölçüde denetim sağlanır. Yeni malların tanıtımında ve reklam faaliyetlerinde markanın önemli bir rolü vardır.